30 Mart 2009 Pazartesi

Son Söz

Ey sevgili sanadır bu sözüm:
Senin kapına geldim günahımla- sevabımla koşulsuz sever misin?
Yaradanımın koşulsuzca tüm günahlarını büyük rahmetiyle bağışladığı gibi seni çok sevdiğimden, ama sana kızdığımdan affedilmesi imkânsız günahımı affeder misin? Off ben ne yaptım ey sevgili? Sana vurmak isterken sana değil, kendime zarar vermişim. İçimi söküp atasım geldi. Elimden gelse bir güvercin kafası kolaylığıyla kafamı söküp atasım geldi. Aynaya her baktığımda kendime yuuh diyesim geldi dedimde dedimde ey sevgili .
Ne yaptım? dedim neden?dedim.
Dedim de dedim ey sevgili!
Aynaya uzun bakamıyorum. Baksamda gözlerime dokunamıyorum
Yüzüm yokki ey sevgili!
Ben sana değil kurşunu yüreğimin ta derinliklerine sıkmışım istesemde acısını unutamam ki.
Ey sevgili!
Neden? dedim niye? dedim olmasaydı! Dedimde dedim ey sevgili
Biliyor musun bir kitapta okumuştum. Yaratan hata dehlizine girmiş kötülük yapmış,ama iyi dediği kulunu affedermiş.
Büyük rahmetiyle yaratan Affederse sende et be ey sevgili!
Ha dilerim ki Yaradan’da beni iyi kulundan bilsin. Ama biliyormusun ey sevgili,
Yaratan gördü halimi, bildi halimi, neler çektiğimi gördü senin uğruna.

Öyleki seni hiç görmeyen gözlerim belli belirsiz bir resim hayalinde kaldığını bildi
Sen nerde olursan ol. Ben nerde olursam olayım gözlerim hayalimde kalan belirsiz resminde kaldı. Öyleki uzaktan göz yaşlarına dokundum.
İnan bana acıların en büyüğü seni görmeden seni sevmek inan bana acıların en büyüğü sensizlikten delirmek öyleki hayatına ne cezalara büründürmek
Neden? dedim neden? Ey sevgili
Biliyor musun ki bu sana bir oyundu ama bana bir ölüm geldiğini?
Biliyor musun ki sen unuttun ama benim hiç uyumadığımı biliyor musun?
Hep göründün bir kere nazarboncuğu uzattın bana sonra kandırdım diyip kaçtın.
Off ey sevgili ey sevgili dedimde dedim.

Bana hakkını helal et dedin. Sırf derdin helallikse
Ettim be ey sevgili!
Ben acının en derinliklerindeyken iliklerime kadar an be an hissederken sana acı çektirir miyim Ey sevgili...
Çok kızmıştım sana öyleki öfke buhranları yaşadım.
Ama sonra düşündüm sevmek koşulsuzdur. Ben seni sen istediğin için değil, ben isteğim için sevmişim, bunda senin suçun yokki! Ey sevgili
Hem sevmek neydi? İlla karşılığını buluncamı sevgi olacaktı
Leylalar, mecnunlar, keremler, aslılar, şirinler, Ferhatlar kavuşamamanın acısıyla düşmedilermi dillere
Hoş ben Leyla, oldum. Aslı, oldum. Şirin oldum. amma
Tek başıma oldum olsun be eysevgili!
Ben senin toyluğunu sevdim. Ben senin tutarsızlığınıda sevdim. Ben senin korkunuda sevdim, hatta senin alayını bile sevdim.
Ben seni kendim için sevdim. O zaman tüm bu dertlere eyvallah etmek lazım değil mi?
Ey sevgili!
Ben düşündüm taşındım bunları kendime dedim. Dedimde dedim. Ey sevgili
Yoksa seni sende bırakmazdım. Yoksa beklediğin helalliği veremezdimki
Ama biliyormusun? Ey sevgili sayende acıda mutlu olmayı öğrendim çünkü senin acını bile taşımak görev oldu. Varsın yaşayım. Ben
bu dertle senden ya o bile bana mutlulktur.Ey sevgili

Bir gün gideceğim. Bu aşkla, bu gamla, bu kederle gideceğim uykusuz gecelerimin hasretiyle gideceğim sana sevdamdan işlediğim günahın acısıyla gideceğim.
Biliyorum bekliyorsun son sözü tamam işte bir daha söylüyorum
Hakkım sana helal olsun. EY SEVGİLİ!
Sende helal et. Olur mu? Bu son vedayla

16 Mart 2009 Pazartesi

Yüzümdeki Tokat

Dinliyorum, dinledikçe hayretimin bakışlarımda oluşturduğu olamaz böyle bir şey etkisini hissediyorum. Okulda beş altı kız öğrencinin bir arkadaşımı okul çıkışında döveceklerini öğrendim. Ve arkadaşımı uyarmaya gittim. Bunu öğrenen kızlar beni sınıf çıkışında yakalayıp tehdit etmeye başladılar. Sınıftan çıkan gürültülere ‘’Bayan Öğretmenlerimizden bir tanesi duyup içeri girdi’’ Ne oluyor!" Kızlar "bu bizi gammazlamış" dediler. Bende öğretmenim evet bunu söyledim. Suçu ne olursa olsun altı kişinin bir kişi üzerinde kaba kuvvet göstermesini onaylamıyorum. Öğretmen "sen kimsin? bu olayı düşünmek sanamı kaldı lan" ve sonrasında benim burada telaffuz edemeyeceğim kadar ağır hakaretler, ettiğini söyleyen öğrenci, yine sonrasında bu öğretmenin hızını alamayıp kendisini tokatladığını, buna rağmen hala kendisine açıklama yapmaya çalıştığını söyledi. Sevgili öğretmenimiz üstünlük egosunu tatmin edememiş olacak ki tokadı üçlemeye kadar gidiyor…
Öğrenci daha fazla dayanamayıp "sakın bana bir daha el kaldırma." Demesine rağmen bu seferde omzundan tutulup tahtaya yapıştırılıyor.’’ Sen benim kim olduğumu biliyormusun? Bana bunu diyorsun" tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.
16 yaşındaki öğrenci arkadaşlarının önünde kırılan gururunu, maruz kaldığı dayak ve hakarete, daha fazla dayanamayıp öğretmeninin elleri arasından sıyrılıp bir tokatta kendisi patlatıyor. Ve öğretmenine ben size saygı duymaya çalışıyorum. Bütün saygısızlığınıza rağmen bunun yanı sıra öğrencinin korktuğu en önemli şeyse okuldan atılacağı veya sınıfta bırakılacağı ilk aklıma gelen şey ‘’ Okulda idare sorumlusu yokmu?
Cevap evet var. Ama maalesef böyle haksızlıklara sürekli şahit oldup idareye gittiğimde sen buraya gelip Öğretmenlerini şikayet ediyorsan! sende vardır bir sorun denip azarlanıp gönderiliyorum.
Örnek bir keresinde hafta sonu istiklal marşını okumak için seçilen bir öğrenci arkadaşımın marşı hatalı okumasından dolayı müdürün kendisini yüzlerce öğrencinin karşısında üst üste tokatlandığına şahit olduk düşüne biliyormusun?O öğrencinin o kadar arkadaşlarının önünde yaşadığı gurur kırıklığını…
Hatta bir keresinde içimi acıtan bir durumu daha anlatayım erkek öğrencilerden bir tanesi öğretmenlerinden birinden öyle bir dayak yemişki bunu bütün bedeninde ve yüzünde görmek mümkün okuldaki bu adaletsiz sistem öyle rahatsız ediyorki! Artık idareye gidişini ve alacağı cevabı merak ediyorum. Müdürün hiddetli bağrışı şuan ki gibi kulağımda Allah belanızı versin. Bıktım sizden lan! Öğrenci yediği dayağın ve yaşadığı korkunun etkisiyle gözyaşları boğazına tıkanmış. Sesi titreyerek öğretmenim benim bir suçum yoktu sözünden sonrası ağzında kestirilerek kovulması
Düşünüyorum’da bir Öğretmen öğrencisinin kendisine el kaldırmasını sağlayacak kadar pervasızlığı nasıl gösterebilir bir öğrenci ise okulda kimi kime şikayet edeyimki düşüncesiyle Savunma mekanizmasını kendisinin oluşturması gerektiğini düşünüyor. Ve sonrasında biliyormusun? ‘’Diyor o öğretmen benimle bir daha muhatap olmuyor’’ yaptığımın çok yanlış olduğunu biliyorum. Ama en azından biraz olsun etkili olmuşki okul koridorunda kulak tırmalayıcı, sersiyle diğer öğrencilere bağırdığında benim orda olduğum zamanlarda bana bakmadığını bile görmek beni mutlumu ediyor? Evet. Çünkü böyle bir öğretmenin bana vereceği önemide açıkçası hiçte önemsemiyorum…

''Okuduğumuz gazetelerde’de öğretmenlerin öğrencilerine şiddet gösterdiği haberlerlerini hepimizin dikkatini çekmiştir.
Mesleğini en güzel şekilde icra eden öğretmenlerimizde var. Öyleki hayatlarını onlar benim çocuklarım, diyip kendilerini öğrencilerine vede meslek aşkına feda edenler. Elleri öpülesice öğretmenlerimiz. Sizi tenzih ederek ve sizin vasfınızı lekelemeye çalışan eğitmenim diye geçinen bu kişileredir sözlerim.
Bir çok Anne, Baba, çocuklarının kulaklarını ve gözlerini istemedikleri bir çok olumsuzluğu kapatmaya çalışırken ‘’bir eğitmenin öğrencilerine yani ikinci anne ve baba vasfını taşıyan kişilerin bu şekilde davranışı’’ beni derinden üzdü.
Son yapılan araştırmalara göre okullarda yapılan aramalarda öğrencilerin birçoğunun üstünde delici ve kesici maddelere rastlanmıştır. Bunun nedenininse şiddet filmlerinden yola çıkarak kendini koruma metodu olarak görüyormuş öğrenciler..
Öğretmenine zarar veren öğrencilerin sayısıda küçümsenmeyecek kadar büyük
Fikrimi söylemem gerekirse bir müdürün yüzlerce arkadaşının yanında bir öğrencisini tokatlalaması böyle bir olaya davetiye çıkarır nitelikte. Birde o yaşlarda ergenlik çağı dediğimz hassas bir dönemden geçen bir gence bunu yapmak hiçte etik bir davranış değil. Okullarda bu şekilde eğitim verildiği takdirde Kurtlar Vadisi filmindeki kabadayılara özenen daha çok hayranlar yetiştiririz.
Öğretmenlik mesleğinin kurallarından bazıları şunlardır.
1- İnsanlarla iyi iletişim kurabilen; sevecen, hoşgörülü, sabırlı,
2- öğrencilerinin duygu ve düşüncelerini anlayabilen.
3- iyi bir öğretme ortamı sağlayabilen
4- sözel yeteneği gelişmiş kişiler
Saydığımız 4. şıkta gerçektende örneğimde belirttiğim gibi sözel yeteneği bayağa gelişmiş bu öğretmen bile demek istemediğim kişilere çocuklarımızı emanet ediyoruz.
Toplumumuzda hepimizin karşılaştığı akademik ünvan, olarak bir yerlere gelipte ama toplumdaki kişisel davranışlarında sağlıklı iletişim kurmasını bilmeyen birçok önemliyim diyen kişiler vardır.
Çocuğuna hiçbir şey vermesini bilmeyen cahil anne ve babalarımız vardır.Alt yapısı zaten çok zayıf olan bu çocukların okula gidip böyle öğretmenlerden eğitim alması da okumuş ama adam olamamış sözünüde aklmıza getirmiyor değil…
Bu okulun dını merak edenler BAĞCILAR TİCARET MESLEK LİSESİ
Söylenen bir çok bir çok olumsuzluğuda yazmadığımı belirtmek isterim. Dilerimki MEB bu konuda daha araştırmacı vede duyarlı olur...


ATATÜRK'ÜN ÖĞRETMENLERE HİTABI
(KÜTAHYA LİSESİ - 24 MART 1923)
"Muallime hanımlar ve muallime efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.

Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.

Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz. Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir.

Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz.

Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir. Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir. Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık. Lakin Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi.
Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.
Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.

Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum

13 Mart 2009 Cuma

Tebrikler JerenCe

Sevgili arkadaşım JerenCe 'nin Carolina Costa hakkında ki yazısı, Hebertürk gazetesinde yayınlanmış, bundan dolayı kendisini tebrik ederim. Ama kendisininde dile getirmeye çalıştığı gibi gerçektende editörlerin JerenCe gibi bir çok değerli blog yazarlarının bloglarını takip ederek yazılarına yer vermiş olmalarını dilerdim. Eminim ki birçok "köşe yazarıyım" diye geçinenlerdense, arkadaşım gibi blog yazarlığı yapan yazarların haklarının yenildiğini düşüneceklerdir.Gözlemlerini ve aydın fikirlerini en güzel şekilde kaleme alan JerenCe ve onun gibi blog yazarlarının bloglarının takip edilmesini çağdaş, akılcı,ve günümüz Türkiye'sinde gelişen her türlü olayı kaleme alıp, bunları güzel fikirleriylede pekiştirip olumsuzluklara bile güzel bir pencereden bakmamızı sağlayan, bu değerli beyinlerin esas hakettikleri yerde görmekten mutluluk duyacağımı belirtmek isterim.
Gelelim Carolina Costa'ya, Jerence buna dikattimi çekti ve gerçektende 12 yaşındaki bu küçük deve hayran oldum. Hele Whitney Houstonun müthiş yorumuyla yıllardır dilimizde ve gönlümüzde hiç birimizin bıkıp usanmadan dinlediğimiz "I wıll always love you" şarkısını en az onun kadar güzel söyleyen bu küçük deve hayran oldum doğrusu!... Yine şundan emin oldum ki; bazılarımız doğuştan kaabiliyetli olabiliyoruz. Carolina Costa gibi ve bana hatırlattığı "I lwıll always love you" şarkısını size bir kez daha dinletmek istiyor sizide benim gibi güzel diyarlara götürmesini diliyorum.

7 Mart 2009 Cumartesi

Kendi İçime Sığmayan Ben


‘’Sabah altı geceden bastı kasvet sağa, dön sola dön olmayacak kalk artık! Derin
Nasıl olsa uyuyamayacaksın. ‘’Kendimi balkona attım karşımda muhteşem ihtişamıyla Büyükçekmece denizi…
Gece benim gibi dalgalanmaktan yorgun düşmüş. Bütün sükûnetiyle göz alabildiğince uzanmış. Baharda kendini hissettirmeye başladı ‘’ ılık bir meltem var. Kuş cıvıltılarından başka hiç bir ses yok.
Mis gibi bir hava, içime çektim. Ohh şükür bu güzellikleri görmemi sağlayan yaratıcıya şükür…
Ama bir şey var içimde adını koyamadığım bir şey görüyorum,hissediyorum, yaşıyorum bütün güzellikleri, göz alabildiğince önümde. Ama eksik bir şeyler var!...
Off Derin hadi giyin işe gitme zamanı! ‘’binadan çıkar çıkmaz havanın güzelliği bana adımlarımı küçültmemi söyledi yavaşla tadımı çıkar der gibiydi! reflekslerim uyum sağladı içimden gelen sese, off saate baktım keşke yatakta sağa sola geçirdiğim zamanı kalkıp yürüseymişim kaçırılırımı? bu atmosfer…
Bu gün hep yalnız yaşamak istedim elimden gelse kendimi bir toz bulutu yapıcağım kimse varlığımın farkına varmasın ben, deniz ve bu huzur dolu hava ne olurduki?
Minibüse bindim görünmez olmanın isteğiyle çantamdan kitabımı çıkarıp gömüldüm kitaba
Ne yaparsam yapayım odaklanamıyorum okuduğum kitaba’’ yanımda oturan adamın varlığı beni rahatsız ediyor arada kitabıma dikkatini verdiği hissettiğim an müthiş bir rahatsızlık duyuyorum.
‘’ Sorun adamcağızda değil aslında minibüsteki insanlarda’da değil bu gün ben sorunluyum. Narsislik belki ama... Bu gün beynimin kimseyi görmeye tahammülü yok.
Sonunda bitti.
Minibüsten bir an önce inmek için iş yerime neredeyse üç kilometre kala kendimi dışarı attım. Pervasızca yürüdüm. Mümkün olsa ayaklarımın beni götürebildiği, taşıyabildiği yere kadar yürüyeceğim. Bekçi dayım karşıladı günaydın diyerek zoraki bir cevaptan sonra içimden Allahım başka bir şey sormasa bana
Nasılsın? Kızım iyiyim Dayı.
Söylesem aslında! bilmiyorum ki Dayı ya iyi ve kötü denilen bir denklemin boşluğunda sıkışmış gibiyim. Nasıl olduğumu bende bilmiyorum ki? Ama şimdiye kadar kime nasılsın? Denildiğinde O andaki ruh halini anlatabilmiştiki herkesin söylediği gibi sırf soruya cevap olsun diye iyi dedim. ‘’İşte sahtekar bir cevap Allahım bitsin bu işkence diye düşünürken bekçi dayım bu gün erkencisin diyip hemen arkasından sana bir çay getiriyim. Artık acizliğimi saklayamadım yok dayım sağ ol diyip merdivenleri dört çıktığımı hatırlıyorum. oh bunuda atlattık.
‘’Belki kabalık yaptım ama bu gün kusuruma bakma be Dayım.
Cumartesi olması sebebiyle iş yoğunluğumda yok. Hoş olsada bende iş yok. Bu gün
Düşünüyorumda herkes çalışırken, ben bu gün kendimi iyi hissetmiyorum, hatta berbatım, hatta boğuluyorum, hatta burada nefes alamıyorum. Bu gün çalışmak istemiyorum desem fiziki görüntümde bir hasar görünmediği için dünyamda fırtınalar kopuyor kendi içime sığamıyorum. Kim bunun önemini bilirdi? Otur oturduğun yerde Derin
gözlerim saate.. buradan ne zaman çıkacağım? Bir ayağım sürekli dışarıda nefes alamadığımı hissediyorum. Aslında arkadaşlarımda bunun farkında, çünkü bu gün ben ben değilim hergün tüm odaları dolaşıp espiriler patlatan hatta bazen işi daha ileriye götürüp radyodan gelen müziğin hareketliliğine karşı koyamayıp
Elime mendili alıp arkadaşlarımıda baştan çıkarıp oynatan, tüm olumsuzluklara rağmen hayatı tiye almayan bir kandırışçı görüntüm yoktu. Bastırılmış duyguların artık dışa vuruşumuydu bu?
Böyle zamanlarda en çok kızdığım şey karşındakinin anlayışsızlığı aslında böyle zamanlarda kimin seni ne kadar çok tanıdığında anlayabiliyorsun tanıyan ve anlamaya çalışan bir arkadaşım anlatmak istediğin paylaşmak istediğin bir şey varsa dinlerim dedi bana,
Ben daha ağzımı açmadan!’’ tamam seni sana bırakmalı’’ bu gün ama ihtiyacın olduğu an karşı odadadayım eve gitsek bile telefonun diğer ucundayım diyip güzelliğini göstermişti.
Birde hala senin bütün sessizliğine kabuğuna çekilmiş görüntüne rağmen sırf zorunda olduğun için bir iki kelime konuşmak ama bu zamanlarda bile iç sesin, ses tonuna aksetmiş olmasına rağmen. Hala senin kafanda dır dır konuşan bir türden daha insan vardır o muhabbeti en az yüz kere dinlemişsindir. Daha önceleride çok bunaltmıştır ama nezaketen bir daha bir daha dişini sıkıp onu dinlemişsindir.
Sus. Ne olur! bu gün olsun sus. Bu gün olsun anla beni,
Birde sözüm ona aslında neredeyse her şeyini bilen aslında seni en iyi anlamasını beklediğin dost dediğin insan vardır. Oda kaçışını suç görür kendince anlamlar yüklemeye çalışır bu davranışına kendi kendine kaba bir tabir ama tribe girip çekip gider. Bari sen yapma bunu canım ya
‘’Birde aslında varlığıyla yokluğu pekte fark etmeyen, ama kendini gereksiz hareketleriyle dikkati üstüne çekmeye çalışan, kendini önemli göstermeye , yani kraldan çok kralcılık oynayan, normal zamanlarda pekte önemsemediğim hatta çevremdekiler eleştirince! ‘’alaylı bir ifadeyle bırakın kendini böyle mutlu hissetmeye çalışıyor’’ diyip takmadığım bir insanı, bu gün takar oldum. Ve bu gün gereksizliği benim için nedense dayanılmazdı
Yok hayır bu gün kararını vermen lazım dedim. Kendime
Sanırım kararımı verdim. Kendime sorduğum sorunun hemen ardından, hiç düşünmeden işten ayrılacağım. Hepsi bu.
Büyük çabam mesai saatini bitirmeden sonuçlandı biraz olsun erken çıktım
Otobüs durağına doğru gidiyorum aslında koşuyorum nereye gittiğimi bilmeden bir acelecilik var üstümde bir süre sonra cezaevi mahkûmları gibi durakta volta attığımın farkına vardım.
Bu halimle birilerinin dikkatini bile çekmiştim. Utandım sonra ne yapıyorsun! kendine gel dedim. Otobüs gelmişti sonunda!... Yine dolu hani vardır ya bir söz( tereyağından kıl çeker gibi) kimsenin beni fark etmemesi umuduyla, önüme çıkan ilk boş koltuğa oturdum. Bir süre sonra… Yine farkında olmadan alt dudağımın üst dudağımın üstüne geçirip alnıma doğru düşen saçlarımı üflediğimi fark ettim tabi bu tam karşıma oturmuş ve delici bakışlarıyla beni kendime getiren adam sayesinde oldu eminimki içinden bunun aklından zoru var diye düşünmüştür.
Oohh buda bitti otobüsten indim muhteşem deniz yine göz alabildiğince önümdeydi
Ama benim eve çıkmam lazım şekerlerim beni bekliyorlar. Anlatamazdım ki onlara bu gün kendimi… Anlayamazlardı ki! ağır gelirdi onlara bu halim üzülürlerdi,
bütün gün yolumu gözleyen şekerlerime bunu nasıl yapabilirdimki bu onlar için hayal kırıklığı olacaktı
Ahh Derin ahh
Şimdimi TV de Yusuf Hayaloğlu anılıyor. Kıraçın hoşça kal şarkısıyla güle güle güzel insan, güle güle

Ama soyadındaki hayal kelimesi işte şimdi gerçek oldu rahmetle yusuf hayloğlu sevdayla, şiirle
Hoşça kalın, dostla kalın

6 Mart 2009 Cuma

İnsan Olmanın Erdemi

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi hayat bir dantel gibi sevgiyle ve iyilikle işlenmesi gereken bir hediyedir. Hepimizin çevresinde bizde hayranlık bırakan, "ama yok ya bu insan olamaz!" Dediğimiz insan görünümündeki varlıklarda vardır. Bir hümanist olarak insanların yaptıklarına rağmen insanı, insan olarak seviyorum… Mevlana’nın güzel bir deyimiyle anlatmam gerekirsede, "yaradılanı yaradandan ötürü severim" Hele bazı yaratılanlar vardır ki, gerçekten insanlık vasfını en güzel şekilde taşırlar.
Açıkçası içinde bulunduğumuz şu dönemde herkesin önce ben diye düşündüğü merkezci tavırları etrafımda çok görmeme rağmen, bana yaratıcıyı en güzel şekilde hissettiren insanlarında var olduğunu görmek, insanlık adına hala umutlu olmama neden oluyor.

Öyle insanlar var ki; yüzlerce insana iyilik ve yardımda bulunan, bir sürü öğrenciye burs veren, yurdun bir çok şehrinde bir yaşlıya, bir ihtiyaçlıya sahip çıkan ve ben bu insanların varlığını görebildiğim için onur duyuyorum.
Din, dil, ırk gözetmeksizin sadece, insanlık adına birilerine el uzatabilmek, kaç insanın harcıdır ki?
Hepimiz bilirizki vermek çok farklı bir erdemdir. Genelde zengin olan insanların yaşadığı lüks hayatlarını okur, dinler ve görürüz. Bu insanların yatırımı sadece daha fazla kazanmak! Daha fazla lüks yaşama adına atılan adımlardır. Birileri onların ne kadar zengin olduğunu görsün, duysun ve bilsin çoğu zaman gazete ve dergilerde paranın verdiği çılgınlığı her şekilde kareleyen resim ve yazıları gördükçe birçoğumuzun "yazıklar olsun" dediği insanoğluna değerlerimizin yozlaştığını, parayı araç değilde amaç olarak gören bu insanlar bizide insanlığımızdan utandırır.

İnsana yatırım, kaçımız buna önem veririz? Evet, bazı insanların tek gayesi bu, İnsana yatırım!

Bence böyle güzellikler yazılmalı, çirkinlikler utansın diye! Etrafınızda böyle değerlerin olması dileğiyle…



 

derince © 2008 . Design By: SkinCorner