
29 Aralık 2008 Pazartesi
Aynı Allah'ın Evlatları Değiliz

Sen Ağlama Şimdi Gülenler, Ebediyette Kan Ağlayacak.

Sivil toplum örgütleri, azınlık topluluklar protestolarla,yürüyüşlerle, tepkilerle insan olarak seslerini duyurmaya çalışıyor. ''Ama böylesi bir vahşete yetermi? İnsan olmak için müslüman mı olmak gerekiyor? Daha dün gibi ''oğlunu arkasına saklamaya çalışan babasıyla oğlunu'' Tıpkı bir hedef tahtası gibi vuran israil askerlerinin vahşeti akıllarımızdan silinmediki! ''bu gün ölen çocuk, yaşlı, genç bunlar insan. Ama bunu seyredip susanda bunu yapan kadar hayvandır...
Böyle politik boyun eğmelerin, böyle korkaklıkların canı cehenneme... İnsanlara çektirilen bu ızdıraplara nerde olursa olsun. Kim olursa olsun lanenetle kınıyorum...
27 Aralık 2008 Cumartesi
Davetiye

25 Aralık 2008 Perşembe
Hani Nerde Kartopu

24 Aralık 2008 Çarşamba
Parlayan Yıldızlarım

Başlamadan biten sevdalar, ah yüreğim ağır geliyor tüm bunlar sana. Neden? Neden hep beyaz bir gelinlik giydirdiler.Sonra çıkar gelinliği yakışmıyor sana dediler.Yakışmıştı halbuki bana bakmasını bilmemişlerdi, ben bakmıştım aynaya, sağıma, soluma kulağımda hüzünlü bir melodi çalıp durmasına rağmen yakışmıştı. Ben gözlerimden kaçarken aynadan, onlar beni çağırıyordu bizimle yüzleş diye... Dayanamadım daha fazla baktım.Gözlerim hüzün dolu gülemiyorum gelinliğimi çıkarmadan kaçmak istiyorum ordan,çıkardılar gelinliğimi siyah bir elbise giydirdiler sonra şimdi bak dediler. Baktım yine baktım sağıma, soluma sonra yine gözlerimle yüzleştim.Evet bu siyah elbise cuk diye oturdu üstüne, eteklerime acılar asılmıştı.Yaşanmamış sevdam, hüzünlerim asılmıştı.Evet bu tam sana göre çok yakıştı. Ondandanmıdır nedir bilmem siyaha sevdam başkadır.Siyah elbisem, sevdiğim anlar geceler, çünkü siyah. Önce şimdimde şimdim de öncede yaşıyor...Siyah elbisem ve eteklerime asılalanlar bırakmıyor. Ne yapıcam ben sizinle, arkamda iki parlak ışık var yalnız, sadece içimin sıcaklığını onlara borçluyum. Sanırım bana tek güç veren parlak ışıklarım... Siz gitmeyin benden ne olur, hep yanın böyle ışıl ışıl öncemin tek kazancı sizssiniz bana. Sonranın benim için hiç bir önemi yok.İki ışığım dışında yok olup gitmek isterim bazen, bir buhar gibi siyah karanlıklarda yada uyuyup hiç uyanmamak ama ışıklarım sızar yine karanlığıma, gözlerimi kamaştırırlar. Ben siyah elbisem,günahlarım,hatalarım, acılarım yaşanmamış sevdalarım ve bana sen uyuma diyen iki parlak ışığım, sen uyursan biz söneriz diyen iki parlak ışığım...
19 Aralık 2008 Cuma
SEN DE Mİ BENİ UNUTTUN BEY?

-Son günlerde, bir surat, bir surat ki gelinde,
Çayımı bile yarım dolduruyor bey.
Allah'tan kulaklarım ağır işitiyor da
Duymuyorum ne söy lediğini
Ama yine de hissediyorum bey;
Beni bu evde galiba istemiyor artık
Hey gidi günler heeey.
Oğlunu bilirsin, vur kafasına al lokmayı
İki ara bir derede ne yapsın ana bu atsa atılmaz, satsa satılmaz.
Bana artık gizli gizli sarılıyor bey...
Dün akşam uyurken öptü beni biliyor musun?
Nasıl ağırıma gitti nasıl
Artık akide şekeri de getirmiyor.
Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da
Çocuklar iğreniyormuş benden.
Yok, vallahi yalan be. Hiç yapar mıyım ben öyle şey?
Gelin çocuklara masal anlatmamı da yasakladı
Üstelik seninle konuşuyormuşum diye duvardaki resmini biryere sakladı
Olsun,
koynumdaki resminden haberi bile yok!
Yine de beddua edemem bey,
Oğlumun karısı, torunlarımın anası o.
Geçenlerde üst komşular geldi,
Ne konuştuklarını duymayayım diye kapıyı üstüme kilitledi.
Duymadım, duymadım, lakin hissettim.
Düşkünler evine yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni
Ne yalan söyleyeyim epey ağırıma gitti, epey,
Ha, sen ne diyorsun bey?
Hani bir görünsen oğluna, ne de olsa babasısın,
Seni dinler.
Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam.
Akide şekeri de istemem.
Masal da anlatmam artık çocuklara
Ne olur ayırmasınlar beni bu evden
Yaşayamam nefes bile alamam
Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben, ne yaparım?
Şu camın pervazında hayalin durur, çekmecelerde el izin.
Bastonun hala duvarda asılı.
İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hâsılı.
Hey gidi günler hey
Hani diyorum bir çağırsan
Yoksa… Yoksa sendemi unuttun beni bey
Sendemi unuttun beni bey?-
Birgün yaşlanacağımızı unutmayalım. Ve büyüklerimize bu sözleri söyletecek davranışlarda bulunmayalım.
3 Aralık 2008 Çarşamba
İmdat!.. Polis

“Polis. İstanbul Avcılar'da kalabalık bir restorandan bir kadını saçlarından sürükleyerek götüren polis yelekli şehir zorbalarının görüntüleri Türkiye'yi sarstı. 3 ay önce kendisine polis süsü veren bir grup saldırgan, restoran basıp bir kadını kaçırdı ve saatlerce tecavüz etti. Bu sırada restorandaki bir kişi bile ‘Kimsiniz, ne yapıyorsunuz' diye sormadı. Tecavüze uğrayan kadının başvurusunun ardından, restoranın güvenlik kamerası kayıtlarını inceleyen polis, 3 ay süren takip sonucunda şüphelileri yakaladı. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah olayla ilgili yaptığı açıklamada, vatandaşların bu tür olaylarda kendilerini polis olarak tanıtanlara kimlik sormasını istedi. polis yeleği giyen, otosunda mavi ışık olan herkese inanmayın, kimlik sorun” dedi... Cerrah “Kimlik sorun” dedi ama soranlar da fena halde dayak yedi. Hem de gerçek polislerden. Bunun üzerine insanın aklına "polis bunu yaparsa eli silahlı şehir eşkıyaları neler yapmaz?" sorusu geliyor... Moda parkında ailesiyle otururken, polislerin kimlik sorduğu Avukat Muammer Öz, “Önce siz kimliğinizi çıkartın“2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda son yapılan değişiklikle 4. maddesine eklenen bir A fıkrası var. Bu fıkra 'Durdurma ve kimlik sorma' başlığını taşır. Bu maddede çok açık olarak der ki polis görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra kişilere kimliğini sorabilir. Yani önce polis diyecek ki buyurun benim kimliğim. İster sivil olsun, ister resmi kıyafetli olsun. Ondan sonra diyecek ki lütfen siz kimliğinizi gösterir misiniz?”” deyince kaburgaları çatladı, burnu ve kolu kırıldı. Servis şirketi Hakan Yılmaz da 'hakkını bilen vatandaş' olmanın cezasını ağır ödedi. Cerrah'ın sözleri 'kolluk güçlerine kimlik sorulabiliyor mu' tartışmasını ateşledi. İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi'nden Uğur Poyraz, vatandaşın polise kimlik sormaya cesareti olmadığını söyledi ve kendi meslektaşından bir örnek verdi:“Bunun işlediğini hiç görmedim. Vatandaşın yüzde 99'u sormaz. Çünkü bu cesaret ister. 24 yıldır avukatlık yapıyorum. Maalesef siz polise 'Önce sen kimliğini göster' dediğiniz vakit başınıza o kadar vahim, o kadar sıkıntılı olaylar gelebiliyor ki vatandaş belki binde bir sorma cesaretini gösterebiliyor. Hatta bunu yapan bir avukat arkadaşımız polis dayağı yedi. Avukat Muammer Öz, ailesiyle Moda parkında otururken, polisler geliyor, 'Kimlikleri çıkartın' diyor. Muammer de 'Önce siz kimliğinizi çıkartın' diyor. Sonuçta Muammer'in kaburgaları çatladı, burnu ve kolu kırıldı. Bir de üstüne polise mukavemetten hakkında dava açıldı. Çabalarımız sonucu polisler hakkında da dava açıldı ama hâlâ polisler duruşmaya getirilemedi.”“Maalesef son yıllarda polisin meslek içi eğitimi azaldı. Polise sadece silah eğitimi vermek yetmez, toplum ve insan psikolojisi konusunda polisin eğitilmesi şart. Özellikle sokaktaki genç polis arkadaşların daha dirayetli daha eğitimli olması gerekir. AB yasaları kağıt üzerinde kaldı. Çıkartılan yönetmelikler yasaların önüne geçiyor. Cezaevinde işkence nedeniyle ölen Engin Çeber polise mukavemet ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Ancak ölümüyle ilgili soruşturmada 56 kişi hakkında dava açıldığı halde, tutuklananlar sadece gardiyanlar. Bu olayda polisin sorumluluğu olduğu halde kenarda tutulduğunu gösteriyor. Böylece insanlara da polis ne yaparsa yapsın bir şey olmaz izlenimi verilmiş oluyor.”Kendimi şunu düşünmekten alıkoyamıyorum. Acaba devletin kendisine verdiği avantajları poliste, halkın üzerinde, üstünlük kompleksi olarak'mı kullanıyor. Bence polis imdat numarası yerine, imdat polis numarası koyulsun. ve Devlet gerçek anlamda Polise sunduğu avantajları esnetmeli ve haddini bildirmeli.Yoksa orman kanunları çağalıcaktır Türkiye'de
1 Aralık 2008 Pazartesi
Tıkanıp Kaldığında Hayat..

Bozuk Simit Paraları İle Cenneti Satın Almak

Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsizlanıyordu. Defter ve kitaplarini çantalarina koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çikmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı.Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.öğretmeni, onun bu halini fark etti:- Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:- Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.- Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?- Ahmet arkadaşımız var ya..- Evet, ne olmuş Ahmet'e?- Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasina pek iyi şeyler koymuyor. - Eee?- Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu.Nurhan öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadariyla ailesinin durumu pek iyideğildi. Bu çalıskan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardim etmek istiyordu. üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.Nurhan öğretmen:- Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadariyla sizin de maddi durumunuz pek iyi değil. Yanlış mı biliyorum?- Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyoyor, para kazanıyorum.- Nerede çalışıyorsun?- Simit satiyorum.Nurhan öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçeklesmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.Nurhan öğretmen, Ali'ye döndü:- Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.- Çok zengin bir işadamı..- Niçin?- İnsanlara daha çok yardım etmek için,- Güzel, dedi Nurhan öğretmen. Bak şimdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumupekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardım edersin. Olmaz mı?- Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.- Neden olmaz?- Üç sebepten dolayı olmaz.Birincisi: Bu para zaten benim degil. Iyilik ettigim icin Allah, beniinsanlara sevimli gosteriyor. Insanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalısanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.İkincisi: 'Ağaç yaş iken eğilir.' deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı ögrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam.üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.Nurhan öğretmen, karşısında bu biri varmis gibi dinliyordu:- Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadim, dedi.- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için,ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet'in fiyatı birkaç simit paraı kadardır. Eğer zengin olmadan olürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu?Nurhan öğretmen'in gözleri dolmuştu. Başını 'Evet' anlamında sallarken Ali'yi evine yolladı.Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali'nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarini, elmaslarinını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SİMİT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını. Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı, Ağladı. Ağladı.Kendine geldiğinde akşam olmuştu. Yavaş adimlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bekçi Sadık 'Bozuk Simit paraları ile cenneti satin almak,Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak' diye Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin hayretler içinde, 'Ne dediniz hocam?' demesini bile duymayan Nurhan öğretmen,bekçinin şaşkın bakışları altinda akşamın alaca karanlığına karışı vermişti Hikayeyi beğenmişseniz ve Ali'den utanmışsanız, maddi durumunuz iyideğilse bile, iki tane ekmek alıp bölgenizdeki bir fakirin kapısına bırakın.Bir okul önünde biraz bekleyip yırtık ayakkabısı olan bir çocuğa ayakkabı alın.Maddi ihtiyaci olan bir akrabanıza yardım edin.Yeter ki boş durmayın!Ekmeği paylaşmak ekmeği yemekten daha lezzetlidir. ANONİM