9 Ocak 2009 Cuma

Yaşanmamışlıklarda Yaşayan Bir Ben...

Bu gün bir anlaşmazlık var ruhumda.. Ne istediğini kendide bilmiyor. Çok şey değil belki eski bir dostla bir fincan kahve, belki belki yaşanmamış sevdaya özlenen duyguyla yaşanmak istenen sadece kısa bir an 1 yıla bedel bir an, belki deli gibi tek başına yürüyüp şimdiye kadar yaşanmışlıklardan çıkarılmak istenen anlam, ama sonuçta kendi içine sığmayan bir ben. İnsan her zaman kendine yaslanamaz; bazen kulak verdiği iç sesi bazen gözyaşı, bazende sevinç kahkahası olarak dışarıya yansır, ama değişmeyen daima içsesimizin sahibi olan çocuğun yalnızlığıdır. O çocuk kendine yaslana yaslana hayata tutunmaya çalışır, ama bu tutunma ve kendine yaslanış, sürekli olduğunda yorgunluğa dönüşür.

Yalnızlığımızın ve mutsuzluğumuzun sebebi olarak başkalarını işaret etmeye çalışsakta, aslında başkalarına bizi mutsuz etme hakkını veren biz olduğumuzu kendimize itiraf etmekten çekiniriz. Daha önce mutluluğumuza neden olan kişilerin, sonradan mutsuzluğumuzun mimarı haline dönüşmesine izin veren bizleriz.
Aslında yapmaya çalıştığımız geçmişte yaşadığımız mutlu anları görmemezlikten gelip, hayatımızın mutsuzluk girdabında kaybolduğunu, kabullendirmekten başka bir şey değildir ve yeni mutluluklar arayışlarımızda bundandır oysaki; geçmişte bizi mutlu eden anları hafızamızdan silmek yerine mutsuz anlarımızı silmeyi becerebilseydik hayatımızın geri kalan kısmında bizi mutsuz edecek her şeyi de görmemezlikten gelebilirdik.

Yaşanmamışlıklardan bir an demiştim ya; belkide o an hayatımızın bir fısatı olarak, hatta yürürken omuzumuza dokunarak, gökten yağmur olup yüreğimize akarak gözümüzün önünden geçip gitmiştir, ama biz o fırsat kaçtıktan sonra, farkına varabilmişizdir. şu anda yaşadığımız anda yeni bir fırsat, belki yeni bir mutluluk pırıltıları omuzumuza dokunup yol almak üzeredir ve yaşanmamışlıkları bizlere yaşatmaya hazırlanıyordur.

Omuzunuza dokunan pırıltıları görmeniz dileğiyle...

2 yorum:

 

derince © 2008 . Design By: SkinCorner